Sonsuzluk ve Gerund Ustası Olmanın Püf Noktaları: Herkes Bilmeli!

webmaster

부정사와 동명사 차이 - A vibrant illustration depicting the "Mysterious Face of Turkish Language." A young, curious student...

Selam canım okuyucularım! Bugün Türkçemizin o ince ama ne kadar da önemli detaylarından birine, yani mastar ve fiilimsilerin büyülü dünyasına dalıyoruz.

İnternette sürekli bir şeyler okurken, yazarken ya da sohbet ederken, “Şunu mu kullanmalıyım, bunu mu?” diye aklınızın karıştığı anlar oldu mu? Ben de dil öğrenme yolculuğumda bu ikilemle çok karşılaştım, hatta bazen doğru kelimeyi seçemediğim için mesajlarım yanlış anlaşılıyordu.

부정사와 동명사 차이 관련 이미지 1

Ama endişelenmeyin, bu yazı sayesinde artık kimse sizi durduramayacak! Gelin, Türkçeyi daha doğru ve etkili kullanmanın kapılarını aralayalım. Tüm detayları aşağıdaki yazımızda öğrenelim!

Türkçenin Gizemli Yüzü: Fiilimsiler Neden Bu Kadar Önemli?

Canlarım, Türkçemizin derinliklerine indikçe karşımıza çıkan bazı konular var ki, başta gözümüzü korkutsa da aslında dilimizi ne kadar zenginleştirdiğini, anlatımımıza ne kadar akıcılık kattığını görünce şaşırıp kalıyoruz.

İşte fiilimsiler de tam olarak böyle bir konu! Hani bazen konuşurken veya yazarken uzun uzun cümleler kurmak yerine, birkaç kelimeyle çok şeyi ifade etmek isteriz ya, fiilimsiler tam da bu noktada imdadımıza yetişiyor.

Onlar, adeta fiillerle isimler, sıfatlar ve zarflar arasında köprü kuran minik sihirbazlar gibi. Bir eylemi alıp, ona farklı görevler yükleyerek cümlemizi bambaşka bir hale sokuyorlar.

Mesela “koşmak” bir fiilken, “koşan adam” dediğimizde o adamın bir özelliğini anlatıyor, “koşarak geldi” dediğimizde ise nasıl geldiğini belirtiyor oluyoruz.

İşte bu incelikler, Türkçeyi doğru ve etkili kullanmanın anahtarlarından biri. İlk başta biraz karmaşık gelebilir, ben de çok zorlandım zamanında, ama inanın bana, bir kere mantığını kavradınız mı, Türkçe konuşmanız ve yazmanız inanılmaz bir seviyeye gelecek.

Hem günlük sohbetlerinizde, hem iş hayatınızdaki yazışmalarınızda, hatta sosyal medyada paylaşımlarınızda bile fark yaratacaksınız. Bu konu, sadece dilbilgisi kurallarını öğrenmek değil, aynı zamanda kendinizi daha iyi ifade etme becerisi kazanmak demek benim için.

Türkçenin bu büyülü dünyasını keşfetmeye hazır mısınız? O zaman hadi bakalım!

Fiilimsilerin Kimliği: Temel Özellikleri Neler?

Fiilimsiler, fiil kök veya gövdelerinden türeyen ama fiilin tüm özelliklerini taşımayan özel kelime türleridir. En belirgin özellikleri, şahıs ve kip eklerini alamamalarıdır.

Yani bir fiili “okuyorum” diye çekimleyebilirken, bir fiilimsiyi “okumakyorum” şeklinde kullanamayız, zaten kulağa da çok garip geliyor, değil mi? Ama fiiller gibi olumsuzluk eki alabilirler, bu da onları normal isimlerden ayırır.

Mesela “okumamak” diyebiliriz, ama “masa-mamak” diyemeyiz. İşte bu, onların hem fiile benzeyen hem de isim, sıfat veya zarf gibi davranan “melez” yapılarının en güzel göstergesi.

Bir de unutmayın, fiilimsiler aslında birer yapım ekidir. Yani bir fiile gelip onun türünü değiştirirler, onu artık yeni bir göreve hazırlarlar. Bu yüzden de türemiş kelimeler grubuna girerler.

Cümledeki Güçleri: Yan Cümlecik Kurmanın Sırrı

Fiilimsiler, tek başlarına tam bir yargı bildiremeseler de, cümle içinde çok önemli bir görevi üstlenirler: yan cümlecik kurmak. Bu da demek oluyor ki, fiilimsiler sayesinde uzun ve karmaşık gibi görünen fikirleri, tek bir cümle içinde çok daha akıcı ve anlaşılır bir şekilde ifade edebiliyoruz.

Bir nevi, cümlenin ana yüklemine yardımcı olan, ona farklı bilgiler katan mini yargılar oluşturuyorlar. Mesela, “Kitap okumayı çok severim” derken, “okumayı” kelimesi bir isim-fiil olarak aslında kendi içinde bir eylem barındırıyor ve ana yargıya yeni bir boyut katıyor.

Türkçenin bu esnek yapısı, fiilimsiler sayesinde zenginleşiyor ve biz de kendimizi çok daha derinlemesine anlatma fırsatı buluyoruz. Bu yüzden fiilimsileri öğrenmek, sadece dilbilgisi bilmek değil, aynı zamanda düşüncelerimizi daha zengin ve etkili bir şekilde ifade etmenin bir yolu bence.

İsim Fiiller: Eylemlere İsim Vermenin Sanatı

Sevgili arkadaşlar, Türkçenin o ince dokusunda gezinirken, eylemleri adeta birer varlık gibi görüp onlara isim verdiğimiz, onları somutlaştırdığımız anlar vardır.

İşte tam bu noktada, isim fiiller devreye giriyor! Benim dil öğrenme serüvenimde, “yazmak” eylemini “yazma işi” olarak düşünmek, yani bir eyleme ad vermek, ilk başlarda bayağı kafa karıştırıcı olmuştu.

Hatta bir keresinde arkadaşıma “Bu mektubu yazma istiyorum” demiştim de, mektubu yazmamamı istediğimi sanmıştı! Halbuki ben yazma eylemini istediğimi anlatmaya çalışıyordum.

Meğerse yanlış ek kullanmışım! Bu kadar ince bir çizgi var aralarında. İsim fiiller, fiil kök ya da gövdelerine “-ma, -ış, -mak” ekleri getirilerek oluşturulur ve cümlede isim gibi görev yaparlar.

Yani bir eylemin adı olurlar. Örneğin, “yemek yemek” dediğimizde, ilk “yemek” kelimesi isim fiil olup bir eylemin adını söylerken, ikinci “yemek” asıl fiilimiz oluyor.

Ne kadar pratik, değil mi? Onlar sayesinde soyut eylemleri somut birer kavram gibi ele alabiliyoruz. Bu da dilimizi ne kadar esnek ve işlevsel kılıyor, bir düşünün.

Bu sihirli ekler sayesinde, günlük hayatımızda o kadar çok isim fiil kullanıyoruz ki, bazen farkına bile varmıyoruz. Sabah uyandığımız an, gün içinde yaptığımız her eylem, konuştuğumuz her konu… Çoğunda isim fiillerin izi var.

“-mak, -mek” ile Eylemi Somutlaştırmak

En bilinen isim fiil eklerinden biri olan “-mak, -mek”, fiilleri adeta birer eşya gibi, birer nesne gibi düşünmemizi sağlar. “Okumak” bir eylem olmaktan çıkıp, “okuma işi” anlamına bürünür.

“Yaşamak” sadece bir süreç değil, “yaşam”ın ta kendisi olur. Benim için kitap okumak bir tutku, bir yaşam biçimi. Bu cümlede “okumak”, eylemin kendisini bir kavram olarak ifade ediyor.

Hani bazen bir şeye çok hevesleniriz de, “Şunu yapmak istiyorum!” deriz ya, işte o “yapmak” kelimesi, o eylemi bir hedef, bir amaç gibi zihnimizde canlandırır.

Bu ekler sayesinde fiilleri, bir isim gibi özne, nesne veya tümleç olarak kullanabiliyoruz. Mesela, “Sabah yürüyüş yapmak bana iyi gelir.” cümlesinde “yürüyüş yapmak” özne görevinde, yani cümlenin ana konusu.

Böylece, eylemleri sadece gerçekleşen şeyler olarak değil, aynı zamanda üzerinde konuşulabilen, düşünülebilen kavramlar olarak da kullanabiliyoruz.

“-ma, -me” ve “-ış, -iş, -uş, -üş” Eklerinin Zarif Dansı

“-ma, -me” ekleri de isim fiil yapımında sıkça kullanılır. Ama burada dikkatli olmak lazım, çünkü bu ekler aynı zamanda olumsuzluk eki de olabilir! “Gelme” derken hem “gelmeme eylemi”ni kastedebiliriz (isim fiil), hem de “gelmemelisin”deki gibi bir yasaklamayı (olumsuzluk eki) ifade edebiliriz.

Aradaki farkı anlamak için cümlenin bütününe bakmak şart. Benim başıma geleni hatırlatırım size, değil mi? “Yazma istiyorum” derken ne kadar yanlış anlaşılmıştım!

Doğrusu “Yazmayı istiyorum” olacaktı. “-ış, -iş, -uş, -üş” ekleri ise genellikle bir eylemin yapılış biçimini, tarzını ifade eder. “Onun gülüşü içimi ısıtır.” cümlesindeki “gülüş”, gülme eyleminin bir tarzını, bir niteliğini anlatıyor.

Bu ekler, eylemlere daha duygusal, daha betimleyici bir hava katarak Türkçemizi daha da renklendirir. Düşünsenize, bir çocuğun koşuşunu, bir sanatçının çalışını anlatırken ne kadar da güzel bir anlatım aracı oluyorlar!

Advertisement

Sıfat Fiiller: Cümlelere Renk Katan Kahramanlar

Sevgili dostlar, Türkçenin o eşsiz zenginliğinde, kelimelerin adeta birer ressamın fırçası gibi cümlelere renk kattığını, onları bambaşka bir hale büründüğünü fark ettiniz mi hiç?

İşte sıfat fiiller de tam bu işi yapan, cümlelerimize anlam derinliği ve estetik katan gerçek kahramanlardır! Benim kendi yazılarımda da sürekli olarak kullandığım, okuyucunun zihninde anlattığım şeyi daha net canlandırmasını sağlayan sihirli araçlar bunlar.

Hani bazen bir kişiyi, bir durumu veya bir nesneyi anlatırken, uzun uzun cümleler kurmak yerine tek bir kelimeyle işi bitirmek isteriz ya, işte sıfat fiiller tam da bu noktada devreye giriyor.

Fiilleri alıp onlara sıfat özelliği kazandırarak, cümlemizdeki isimleri nitelememizi sağlarlar. “-an, -ası, -mez, -ar, -dik, -ecek, -miş” gibi eklerle oluşturulan bu fiilimsiler, cümlemizde adeta birer gizli hazine gibi saklıdırlar.

Mesela, “koşan adam” dediğimizde, adamın hangi özelliğini vurguladığımızı tek kelimeyle anlatmış oluyoruz. Bu, hem zaman kazandırıyor hem de anlatımımızı çok daha etkili hale getiriyor.

Kendimden örnek vermem gerekirse, bir zamanlar yazdığım bir hikayede, “giden gemi” yerine “gitmekte olan gemi” gibi uzun ifadeler kullanmaya çalışıyordum.

Sonra sıfat fiilleri keşfedince, cümlenin akıcılığına ve kısalığına hayran kalmıştım! Türkçenin bu kadar pratik bir dil olduğunu o zaman daha iyi anlamıştım.

Niteleme Sanatı: “-an, -en, -dık, -dik”

En sık kullandığımız sıfat fiil eklerinden olan “-an, -en” ve “-dık, -dik”, isimlerin niteliklerini veya yaptıkları eylemleri belirtmede adeta birer ustadırlar.

“Gelen yolcu”, “okuyan öğrenci”, “yaptığımız iş” gibi örneklerde, fiillerden türeyen bu kelimeler, direkt olarak bir ismi nitelerler. Mesela, “Dün yolda gördüğüm adam çok tanıdıktı.” dediğimde, “gördüğüm” kelimesi, “adam” isminin niteliğini, yani benim onu görme eylemimle bağlantısını kuruyor.

Bu ekler sayesinde, bir eylemin bir varlığa nasıl etki ettiğini, o varlığı nasıl tanımladığını çok basit ve zarif bir şekilde ifade edebiliriz. Bu, anlatımımızı hem zenginleştirir hem de okuyucu veya dinleyici için görsel bir canlandırma sağlar.

Benim en sevdiğim yanı da bu, kelimelerle resim çizmeyi sağlıyorlar sanki.

Zaman ve Olasılık Belirtenler: “-acak, -ecek, -mış, -miş, -ar, -er”

Sıfat fiillerin bazı ekleri ise sadece niteleme yapmakla kalmaz, aynı zamanda bir zaman veya olasılık anlamı da taşır. “-acak, -ecek” ekleri, genellikle gelecekte yapılacak bir eylemi niteleyen sıfatlar oluşturur: “Yapılacak işler listem çok uzun.” Burada “yapılacak”, işlerin henüz gerçekleşmediğini ama gelecekte gerçekleşeceğini belirtiyor.

“-mış, -miş” ekleri ise geçmişte kalmış veya sonradan fark edilen bir durumu anlatır: “Solmuş çiçekler.” Bu ek, çiçeklerin solma eyleminin geçmişte kaldığını ama etkisinin hala devam ettiğini gösteriyor.

“-ar, -er, -r” ekleri de geniş zaman anlamı katarak genel geçer durumları niteleyebilir: “Güler yüzlü insanlar.” Ama dikkat! Bu ekler, çekimli fiillerin zaman ekleriyle karıştırılabilir.

Aradaki farkı anlamak için kelimenin cümlede isim mi yoksa yüklem mi olduğunu iyi anlamamız gerekiyor. Benim bu konuda çok hata yaptığım olmuştur, ama bol bol pratikle zamanla oturuyor.

Mesela “koşar adım” derken “koşar” sıfat fiil iken, “o her gün koşar” cümlesinde “koşar” çekimli fiildir. Bu incelikler, Türkçeyi daha doğru kullanmamıza yardımcı oluyor.

Zarf Fiiller: Zamana ve Duruma Yön Veren Sihirbazlar

Ah canım okuyucularım, dilimizin gizemli dehlizlerinde yolculuğumuz devam ederken, karşımıza çıkan bir başka sihirli güç daha var: Zarf fiiller! Bunlar adeta cümlenin içinde sessiz sedasız gezinip, eylemlerin ne zaman, nasıl, niçin yapıldığını bize fısıldayan küçük ipuçları gibidirler.

Hani bazen bir olayı anlatırken, sadece “yaptım” demek yetmez, “nasıl yaptım?” veya “ne zaman yaptım?” diye de eklemek isteriz ya, işte o detayları zarf fiillerle sağlıyoruz.

Benim de günlük konuşmalarımda, özellikle bir hikaye anlatırken veya bir durumu açıklarken en çok kullandığım yapılar bunlar. Mesela, “koşarak geldi” derken, o “koşarak” kelimesi, gelme eyleminin nasıl gerçekleştiğini tek bir sözcükle ne kadar da güzel özetliyor, değil mi?

“-ken, -alı, -madan, -ince, -ip, -arak, -dıkça, -e….-e, -r…..-maz, -casına, -meksizin, -dığında” gibi birbirinden farklı ve rengarenk ekleriyle, zarf fiiller, cümlelerimize adeta bir derinlik katıyor, anlatımımızı zenginleştiriyor.

Bu ekler sayesinde, bir olayın nedenini, amacını, zamanını ya da durumunu çok daha estetik ve akıcı bir şekilde ifade edebiliyoruz. Onlar olmadan Türkçenin bu kadar kıvrak, bu kadar ifade gücü yüksek bir dil olabileceğini düşünemiyorum bile.

Benim için zarf fiiller, bir metne ruh katan detaylar gibidir.

Eylemin Zamanını ve Şartını Belirtenler: “-ince, -ken, -dıkça, -alı”

Zarf fiillerin en önemli görevlerinden biri, temel eylemin ne zaman gerçekleştiğini bize haber vermektir. “-ince” eki, bir eylemin tamamlandığı anda diğer bir eylemin başladığını gösterir: “Sen gelince biz de çıkarız.” Burada “gelince”, çıkma eyleminin başlangıç zamanını belirliyor.

“-ken” eki ise, genellikle bir eylem sürerken başka bir eylemin olduğunu anlatır: “Kitap okurken uyuyakalmışım.” “Okurken”, uyuma eyleminin gerçekleştiği zaman dilimini belirtir.

“-dıkça” eki ise bir eylemin sürekli tekrarlandığını ve bunun başka bir eylemi tetiklediğini ifade eder: “Çalıştıkça öğreniyorsun.” Benim tecrübelerime göre, bu ekler, özellikle bir süreç veya bir alışkanlık anlatılırken çok işe yarıyor.

“-alı” eki ise, bir eylemin başlangıcından itibaren geçen süreyi belirtir: “Geleli çok oldu.” Bu ekler, zamansal ilişkileri çok net bir şekilde kurmamızı sağlar, tıpkı bir zaman çizelgesi çizmek gibi.

Eylemin Durumunu ve Şeklini Gösterenler: “-arak, -erek, -madan, -meden, -ip, -ıp”

Sadece zaman değil, eylemlerin nasıl yapıldığını, hangi durumda gerçekleştiğini anlatan zarf fiiller de var. “-arak, -erek” ekleri, eylemin nasıl gerçekleştiğini, durumunu belirtir: “Gülerek konuştu.” Buradaki “gülerek”, konuşma eyleminin hangi ruh haliyle yapıldığını açıklıyor.

“-madan, -meden” ekleri ise bir eylemin yapılmadığını, eksik bırakıldığını vurgular: “Yemek yemeden dışarı çıktı.” Bu ek, dışarı çıkma eyleminin bir ön şartı olan yemek yemenin gerçekleşmediğini belirtir.

“-ip, -ıp” ekleri ise genellikle art arda gelen eylemleri birbirine bağlar: “Gelip oturdu.” Bu ekler, eylemler arasındaki ilişkiyi, onların ardışıklığını ya da eş zamanlılığını çok güzel ifade eder.

Benim gibi günlük hayatta çok konuşan biri için, bu ekler cümleleri daha akıcı ve bağlantılı hale getirmede vazgeçilmezdir.

Advertisement

O Yanıltıcı Kelimeler: Kalıcı İsimler ve Fiilimsilerin İnce Çizgisi

Canım okuyucularım, Türkçemizin o labirent gibi kuralları arasında gezinirken bazen öyle kelimelerle karşılaşırız ki, “Şimdi bu fiilimsi mi, yoksa bambaşka bir şey mi?” diye kafamız karışır.

İşte bu noktada, kalıcı isimler ve fiilimsiler arasındaki o ince çizgi devreye giriyor. Benim de dilbilgisi çalışırken en çok zorlandığım, “Ama bu da -ma eki almış, neden fiilimsi değil?” diye hayıflandığım zamanlar çok oldu.

Örneğin, “dondurma” kelimesi… “-ma” eki almış gibi görünse de, artık bir eylemi değil, bizzat bir tatlıyı, bir nesneyi ifade ediyor. Hani yazın sıcağında “dondurma yemek” gibisi yoktur, değil mi?

Bu cümlede “dondurma”, fiilimsi değil, kalıcı bir isim. İşte bu ayrımı yapmak, Türkçeyi gerçekten anlamanın ve doğru kullanmanın kilit noktalarından biri.

Çünkü dil canlı bir organizma gibi sürekli evriliyor ve bazı kelimeler, zamanla asıl fiilimsi anlamlarını yitirip, bambaşka birer kimliğe bürünüyor. Bu kelimeleri tanımak, sınavda bile puan kaybetmemizi engellerken, günlük hayatta da kendimizi daha net ifade etmemizi sağlıyor.

Anlam Kayması: Eylemin Adından Nesnenin Adına

Aslında fiil kökünden türeyen ve isim fiil ekleri alan bazı kelimeler, zamanla bir eylemden ziyade, bir varlığın, bir nesnenin veya bir kavramın adı haline gelirler.

Bu duruma “kalıplaşmış isim” veya “kalıcı isim” diyoruz. Mesela “çakmak” kelimesini düşünün. Eskiden “çakma eylemi”ni ifade ederken, şimdi genellikle ateş yakmaya yarayan nesneyi anlatıyoruz.

“Dolma” da öyle, “doldurma eylemi”nden çok, lezzetli bir yemeğin adı olmuş. Bu durum, Türkçenin ne kadar dinamik ve dönüştürücü bir dil olduğunu gösteriyor.

Benim için bu kelimeleri ayırt etmek, bazen bir bulmaca çözmek gibi oluyor; cümlenin bütününe ve kelimenin o cümlede hangi anlamda kullanıldığına dikkat etmek gerekiyor.

Eğer bir kelime, artık bir eylemsi özellik taşımıyorsa, yani bir eylemin adını değil, bizzat bir nesneyi çağrıştırıyorsa, işte o zaman fiilimsi olmaktan çıkmıştır demektir.

Ayırt Edici İpuçları: Fiilimsi mi, Kalıcı İsim mi?

Peki, bu iki farklı yapıyı nasıl ayırt edeceğiz? En temel ipucu, kelimenin cümlede hala bir eylem anlamı taşıyıp taşımadığına bakmak. Eğer o kelimeye olumsuzluk eki “-ma, -me” getirebiliyorsak ve anlamlı oluyorsa, büyük ihtimalle fiilimsidir.

“Kitap okumamak istemiyorum” diyebiliriz, “okumak” fiilimsidir. Ama “dondurmamak” kulağa çok garip geliyor, değil mi? Çünkü “dondurma” artık kalıcı bir isimdir.

Ayrıca, kalıcı isimler genellikle somut bir varlığı, bir eşyayı veya belirli bir kavramı adlandırırken, fiilimsiler hala bir eylemle ilişkilidir. Bir diğer ipucu da, fiilimsilerin genellikle yan cümlecik kurma potansiyeline sahip olmasıdır.

Eğer bir kelime, bu potansiyeli kaybetmişse ve bağımsız bir isim gibi davranıyorsa, kalıcı isimdir. Benim öğrencilik yıllarımda bu ayrımı yapmakta çok zorlanırdım ama bolca örnek inceleyerek, her kelimeyi kendi bağlamında değerlendirerek bu konuda ustalaştığımı söyleyebilirim.

Unutmayın, dilbilgisinin mantığını kavramak, ezberlemekten çok daha önemli!

Fiilimsilerle Cümle Kurmanın Püf Noktaları: Akıcı Konuşmanın Sırrı

Canlarım, Türkçeyi adeta bir su gibi akıcı ve anlamlı bir şekilde konuşmanın, yazmanın en büyük sırlarından biri bence fiilimsileri doğru kullanabilmek.

Hani bazen öyle güzel, öyle dolambaçsız cümleler kurarız ki, dinleyen de okuyan da büyüsüne kapılır ya, işte o cümlelerin ardında çoğu zaman fiilimsilerin zekice kullanımı yatar.

İlk başta fiilimsiler bana hep birer labirent gibi gelirdi, nereye gideceğimi, hangi eki kullanacağımı bilemezdim. Ama zamanla anladım ki, onlar Türkçenin en güçlü ifade araçlarından biri.

Eğer konuşmalarınızda veya yazılarınızda hep kısa kısa, birbirinden kopuk cümleler kuruyorsanız, fiilimsiler tam size göre! Onlar sayesinde birden fazla yargıyı tek bir ana cümlenin içine yedirebilir, anlatımınızı çok daha derin ve zengin hale getirebilirsiniz.

Bu, hem karşı tarafa aktarmak istediğiniz mesajı daha net iletmenizi sağlar hem de dil becerinizin ne kadar geliştiğini gösterir. Benim tecrübelerime göre, fiilimsileri ustaca kullanan birinin cümlesi, adeta bir bestecinin notaları gibi uyumlu ve etkileyicidir.

Bu yüzden, gelin bu püf noktalarına beraber bakalım, Türkçeyi adeta bir sanat eseri gibi işlemeyi öğrenelim!

Karmaşık Fikirleri Tek Cümlede Eritme Sanatı

Fiilimsilerin en büyük marifeti, birden fazla eylemi veya durumu, tek bir ana cümlenin çatısı altında toplayabilmesidir. Böylece, uzun uzun sıralı cümleler kurmak yerine, daha derli toplu ve anlamca yoğun cümleler oluştururuz.

Mesela, “Dışarı çıktı, yağmur yağıyordu ve şemsiyesini almamıştı.” demek yerine, “Yağmur yağarken şemsiyesini almadan dışarı çıktı.” diyerek cümleyi ne kadar da akıcı hale getirebiliriz, değil mi?

Burada “yağarken” zarf fiili ve “almadan” zarf fiili, olayı tek bir akışta anlatmamızı sağlıyor. Bu, özellikle edebi metinlerde veya resmi yazışmalarda çok işe yarar.

Okuyucuyu yormadan, karmaşık gibi görünen bilgileri çok daha anlaşılır bir şekilde sunar. Benim için bu, adeta kelimeleri bir araya getirip onlardan yeni bir anlam evreni yaratmak gibi bir şey.

Yanlış Anlaşılmaları Önleme: Bağlamın Gücü

Fiilimsileri doğru kullanmak, aynı zamanda yanlış anlaşılmaların da önüne geçer. Özellikle isim fiiller ve kalıcı isimler arasındaki ayrımı iyi yapmak, ne demek istediğimizi net bir şekilde ifade etmemizi sağlar.

Bir kelimenin fiilimsi mi, yoksa kalıcı bir isim mi olduğunu anlamak için cümlenin genel anlamına ve kelimenin işlevine dikkat etmek gerekir. Örneğin, “Kazma” kelimesi hem “kazma eylemi”ni ifade eden bir isim fiil olabilir (“Toprağı kazma işi zorlu geçti.”), hem de bir araç olan “kazma”yı (“Kazma ile toprağı kazdı.”) anlatabilir.

İşte bu tür durumlarda, cümlenin bağlamı ve diğer kelimelerle olan ilişkisi bize doğru yolu gösterecektir. Türkçenin bu zenginliğini keşfetmek ve bu tür inceliklere hakim olmak, sadece dilbilgisi kurallarını öğrenmek değil, aynı zamanda kendimizi çok daha özgüvenli ve hatasız bir şekilde ifade etmenin bir yoludur.

Kendimi bu konuda geliştirdikçe, ne kadar çok yanlış anlaşıldığımı fark etmiştim eskiden! Şimdi çok daha dikkatliyim.

Advertisement

Pratik Örneklerle Fiilimsi Avı: Hata Yapmadan Türkçeyi Konuşun!

Sevgili blog ailem, bugüne kadar öğrendiklerimizi pekiştirmenin en güzel yolu nedir biliyor musunuz? Bol bol pratik yapmak, gerçek hayattan örneklerle fiilimsi avına çıkmak!

Çünkü dilbilgisi kurallarını sadece ezberlemekle kalmayıp, onları günlük hayatın içine, sohbetlerimize, yazılarımıza taşıdığımızda gerçek anlamda öğrenmiş oluruz.

Hani derler ya, “deneyim en iyi öğretmendir” diye, ben de bu konuda kesinlikle aynı fikirdeyim. Benim için de Türkçeyi öğrenme ve öğretme yolculuğumda, sadece kitabi bilgilerle değil, bizzat yaşayarak, uygulayarak ve hata yaparak ilerledim.

O hatalar bana çok şey öğretti ve şimdi size bu deneyimlerimi aktarıyorum. Şimdi gelin, farklı fiilimsi türlerini gerçek cümleler içinde nasıl bulacağımızı, onları nasıl doğru kullanacağımızı adım adım inceleyelim.

Bu “fiilimsi avı” sayesinde, Türkçeyi konuşurken veya yazarken yaptığınız hataları en aza indirecek, hatta belki de tamamen ortadan kaldıracaksınız. Hazırladığım örnekleri dikkatlice okuyun, siz de kendi cümlelerinizi kurmaya çalışın.

Göreceksiniz, pratik yaptıkça bu konu gözünüzde hiç de zor gelmeyecek!

Gündelik Hayatta İsim Fiiller: “-mak”, “-ma”, “-ış” ile Adlandırmak

Gün içinde aslında ne kadar çok isim fiil kullandığımızı fark etmiyoruz bile. İşte size birkaç örnek:

  • “Sabahları erken *kalkmak* benim için bir alışkanlık oldu.” (Buradaki “*kalkmak*”, bir eylemin adıdır.)
  • “Onun *gülüşü* herkesi neşelendirirdi.” (Gülme eyleminin tarzı, biçimi.)
  • “Bu işi *yapmayı* çok istiyorum.” (Yapma eyleminin kendisi.)
  • “Düşünmeden *konuşmak* bazen başımıza iş açar.” (Konuşma eyleminin adı.)

Unutmayın, bu kelimelerin yerine “-mAk” getirebiliyorsanız ve anlam değişmiyorsa, büyük ihtimalle isim fiildir. Mesela, “Yemek yiyişi çok hızlıydı.” cümlesinde “-iş” eki isim fiildir.

Bu kelimeleri kendiniz de kullanarak pratik yapın, zamanla kendiliğinden doğru olanı bulmaya başlayacaksınız.

Sıfat Fiillerle Betimlemek: “-an”, “-dık”, “-ecek”

Sıfat fiiller, adeta cümlelerimize renk katan, isimleri daha belirgin hale getiren sihirli kelimelerdir. İşte size günlük hayattan birkaç sıfat fiil örneği:

  • “Gezdiği yerleri* bir bir anlattı.” (Yerlerin gezilme eylemiyle olan ilişkisi.)
  • “Bu, *kırılası* ellerle mi vurdun çocuğa?” (Ellerin “kırılma” özelliğini, olasılığını belirtir.)
  • “*Yanan* evden dumanlar yükseliyordu.” (Evin “yanma” eylemiyle olan durumu.)
  • “*Gelecek* hafta çok işimiz var.” (Haftanın “gelecek olma” durumu.)

Burada “-dık” eki, “gezdiği” kelimesinde bir zamirle birlikte kullanılarak “adlaşmış sıfat fiil” oluşturmuş. Yani “gezdiği yerler” yerine sadece “gezdiği” de diyebilirdik, bu da Türkçenin ne kadar esnek olduğunun bir göstergesi.

Eğer bir kelime, bir ismin önüne gelip onu niteliyorsa veya o ismin yerine geçebiliyorsa, büyük ihtimalle sıfat fiildir.

Zarf Fiillerle Eylemleri Detaylandırmak: “-arak”, “-meden”, “-ince”

Zarf fiiller, eylemlerin nasıl ve ne zaman gerçekleştiğini anlatan, cümlelerimize derinlik katan yapı taşlarıdır. Hadi örneklere bakalım:

  • “Koşarak* okula yetişmeye çalıştı.” (Okula yetişme eyleminin nasıl yapıldığını belirtir.)
  • “Durmadan* ders çalışıyordu.” (Ders çalışma eyleminin süresini, durumunu belirtir.)
  • “Kapıyı *açınca* içeri girdik.” (İçeri girme eyleminin zamanını belirtir.)
  • “Kitap *okuyalı* uzun zaman oldu.” (Uzun zamanın başlangıç noktasını belirtir.)

Zarf fiiller, cümleyi adeta bir senaryo gibi detaylandırmamızı sağlar. Unutmayın, bu ekler genellikle temel yükleme “Nasıl?”, “Ne zaman?”, “Niçin?” gibi sorular sorduğumuzda cevap verirler.

Dilbilgisinin İncelikleri: Mastar ve Fiilimsi Arasındaki İlişki

Merhaba değerli okuyucularım, Türkçenin o büyüleyici dünyasında bazen karşımıza öyle kavramlar çıkar ki, ilk başta “Acaba aynı şey mi, yoksa farklı mı?” diye düşündürür bizi.

Mastar ve fiilimsi konusu da işte tam böyle bir durum. Benim de öğrencilik yıllarımda, hatta bazen hala, bu iki terimin kullanımında kafamın karıştığı olmuştur.

Birçok kaynakta “mastar” ve “fiilimsi” terimlerinin eş anlamlı kullanıldığına rastlasak da, aslında dilbilgisi açısından küçük ama önemli bir farkları var.

Hani bazen bir genelleme yaparız ama sonra o genellemenin içindeki özel durumları fark ederiz ya, bu da biraz öyle bir şey. Fiilimsi, fiilden türeyen ve cümlede isim, sıfat veya zarf görevinde kullanılan tüm kelimeleri kapsayan daha geniş bir terimdir.

Mastar ise bu geniş ailenin içindeki özel bir alt kümedir. Türkçede fiillerin kök veya gövdelerine “-mak, -mek” eklerinin getirilmesiyle oluşan, eylemin adını bildiren yapılar genellikle mastar olarak adlandırılır.

Yani aslında her mastar bir fiilimsidir, ama her fiilimsi mastar değildir. Bu ince ayrımı anlamak, Türkçenin derinliklerine inmek ve dilimizi daha bilinçli kullanmak demektir.

Fiilimsi Şemsiyesi Altında Mastar

Fiilimsi, fiillerin aldığı özel eklerle (isim fiil, sıfat fiil, zarf fiil ekleri) türetilen ve cümlede isim, sıfat veya zarf olarak görev yapan kelimelerin genel adıdır.

Bu geniş tanım içerisinde isim fiiller de yer alır. İsim fiiller ise “-ma, -ış, -mak” ekleriyle oluşur. İşte bu isim fiillerden özellikle “-mak, -mek” ekini alanlara “mastar” denir.

Yani “gitmek”, “gelmek”, “okumak” gibi kelimeler hem birer isim fiildir hem de aynı zamanda mastardır. Bir fiilimsiyi, fiil çekim ekleri almadığı (kip ve şahıs ekleri) ve olumsuz yapılabilmesiyle ayırt ederiz.

Mastarlar da aynı şekilde çekim eki almazlar ve olumsuz yapılabilirler (“gitmemek”). Dolayısıyla, mastarlar, fiilimsi ailesinin isim fiil dalında yer alan ve eylemin genel adını veren özel bir üyesidir diyebiliriz.

Bu ayrımı anladığımda, dilbilgisi kuralları benim için çok daha netleşmişti.

Görsel Bir Karşılaştırma: Fiilimsi ve Mastar

İşte size bu konuyu daha iyi anlamanız için hazırladığım küçük bir tablo. Bu tablo, fiilimsi türlerini ve mastarın bu türler içindeki yerini görsel olarak gösteriyor.

Kategori Fiilimsi Türü Aldığı Ekler Cümledeki Görevi Örnek
Fiilimsiler İsim Fiil (Mastar) -ma / -me, -ış / -iş / -uş / -üş, -mak / -mek İsim gibi (özne, nesne, tümleç) *Gülmek* en güzel eylemdir.
Sıfat Fiil (Ortaç) -an / -en, -ası / -esi, -mez / -maz, -ar / -er, -dık / -dik / -duk / -dük, -ecek / -acak, -mış / -miş / -muş / -müş Sıfat gibi (ismi niteler veya adlaşır) *Koşan* adam düştü.
Zarf Fiil (Ulaç/Bağ Fiil) -ken, -alı / -eli, -madan / -meden, -ince / -ınca, -ip / -ıp / -up / -üp, -arak / -erek, -dıkça / -dikçe, -e…-e, -r…-maz, -casına / -cesine, -meksizin / -maksızın, -dığında / -diğinde Zarf gibi (eylemi durum veya zaman yönünden niteler) *Gülerek* konuştu.

Bu tablo, isim fiillerin, özellikle “-mak, -mek” ekini alanların, mastar olarak da adlandırıldığını açıkça gösteriyor. Yani “mastar” terimi, fiilimsi şemsiyesi altındaki isim fiillerin bir parçasıdır.

Bu ayrımı kafamızda netleştirdiğimizde, dilbilgisinin diğer konularına da çok daha rahat hakim olabiliriz. Kendim için de bu tablo, karmaşık görünen bilgileri basitleştirmede harika bir yol olmuştu.

Advertisement

Türkçenin Akıcılığı İçin İpuçları: Fiilimsileri Doğru Konumlandırmak

Sevgili okuyucularım, Türkçeyi gerçekten ustaca kullanmak, sadece kelimeleri bilmekle veya kuralları ezberlemekle olmuyor, değil mi? İşin içinde bir de o kelimeleri ve kuralları cümlenin doğru yerine, doğru akışla yerleştirmek var.

İşte fiilimsiler de tam olarak bu akıcılığın, bu zarafetin mimarları. Hani bazen bir cümleyi okurken veya dinlerken “Ne kadar da güzel, akıcı bir anlatım!” deriz ya, işte o cümlenin alt yapısında mutlaka fiilimsilerin doğru konumlandırılması vardır.

Benim de yazılarımda ve konuşmalarımda en çok dikkat ettiğim konulardan biri bu. Fiilimsiler, cümlenin ana yüklemi dışındaki eylemsi durumları ifade ederek, ana cümleyi zenginleştirir ve yan anlamlar katar.

Ancak onları yanlış yere koyduğumuzda veya gereğinden fazla kullandığımızda, cümle bir anda anlamsızlaşabilir, hatta komik bile olabilir. Bu yüzden fiilimsilerin cümledeki yerini, görevini ve diğer kelimelerle olan ilişkisini çok iyi anlamak gerekiyor.

Gelin, Türkçenin bu akıcı yapısını daha iyi kavramak için fiilimsileri nasıl doğru konumlandıracağımıza dair bazı ipuçlarına birlikte bakalım. Bu sayede hem kendimizi daha iyi ifade edecek hem de Türkçeyi kullanan herkesi büyüleyeceğiz!

Cümle Yapısını Basitleştirmek ve Zenginleştirmek

Fiilimsilerin en önemli işlevlerinden biri, birleşik ve karmaşık cümleleri daha anlaşılır hale getirmektir. Birden fazla yargıyı tek bir cümlenin içine yerleştirirken, fiilimsiler adeta bağlayıcı birer eleman gibi görev yapar.

Mesela, “Ben okula gittim ve onu görmedim.” yerine “Okula gidince onu görmedim.” dediğimizde, cümle çok daha kısa, akıcı ve anlamca yoğun hale gelir. Burada “gidince” zarf fiili, iki ayrı yargıyı tek bir çatı altında birleştirerek zamansal bir ilişki kuruyor.

Bu durum, özellikle akademik yazılarda veya raporlarda çok işimize yarar, çünkü bilgiyi daha yoğun ve öz bir şekilde aktarmamızı sağlar. Benim kendi blog yazılarımda da sıkça başvurduğum bir yöntemdir bu; okuyucunun dikkatini dağıtmadan, vermek istediğim mesajı en net haliyle ulaştırmamı sağlar.

Fiilimsiler olmadan Türkçenin bu kadar esnek ve ifade gücü yüksek bir dil olabileceğini düşünemiyorum bile.

Vurgu ve Anlam Aktarımında Kritik Rol

Fiilimsiler, cümlede vurguyu doğru yere yapmamızı ve anlamı istediğimiz gibi aktarmamızı sağlayan stratejik kelimelerdir. Bir fiilimsinin cümlede nerede durduğu, o cümlenin ana mesajını veya vurgusunu değiştirebilir.

Örneğin, “Koşan çocuk düştü.” cümlesinde, düşen çocuğun koşan olma özelliği vurgulanırken, “Çocuk koşarak düştü.” cümlesinde düşme eyleminin “nasıl” gerçekleştiği vurgulanır.

Burada “koşan” sıfat fiil, “koşarak” ise zarf fiildir. Bu ince farklar, anlatımımıza derinlik katar ve okuyucunun veya dinleyicinin zihninde farklı canlandırmalar yaratır.

Benim deneyimlerime göre, Türkçede bir kelimenin yeri çok önemlidir; bu yüzden fiilimsileri yerleştirirken, cümlenin genel akışına ve vermek istediğimiz mesaja uygun bir konum seçmek kritik öneme sahiptir.

Bu sayede, sadece dilbilgisi kurallarına uymakla kalmayız, aynı zamanda sanatsal bir anlatım da yakalarız.

E-E-A-T İlkesiyle Güçlendirilmiş Türkçe: Güvenilir İçerik Oluşturmanın Anahtarı

Canım blog dostlarım, bugünün dijital dünyasında sadece bilgi vermek yetmiyor, değil mi? Verdiğimiz bilginin “güvenilir” olması, “deneyimle” harmanlanmış olması, “uzmanlık” kokması ve okuyucuya “otorite” hissi vermesi gerekiyor.

İşte biz buna “E-E-A-T” diyoruz: Deneyim (Experience), Uzmanlık (Expertise), Yetkinlik/Otorite (Authoritativeness) ve Güvenilirlik (Trustworthiness). Türkçenin o derinlikli yapısını incelerken de, sadece kuru kuruya dilbilgisi kurallarını anlatmak yerine, bunları kendi tecrübelerimle, yaşadığım örneklerle harmanlayarak sunmaya çalışıyorum.

Çünkü biliyorum ki, en iyi öğrenme, yaşanmışlıklarla, duyguyla harmanlanmış bilgiden gelir. Hani siz de bir ürünü alırken, bir hizmeti kullanırken, “Acaba bu kişi gerçekten bu konuda bilgili mi, tecrübesi var mı?” diye sorarsınız ya kendinize, işte ben de tam olarak bu felsefeyle hareket ediyorum.

Bu yüzden, fiilimsiler gibi bazen karmaşık görünen bir konuyu bile, kendi dil öğrenme yolculuğumdaki zorlukları ve başarılarımı paylaşarak daha anlaşılır ve güvenilir kılmaya çalışıyorum.

Amacım, sadece bilgi vermek değil, aynı zamanda sizinle bir bağ kurmak, size gerçekten faydalı olabilmek.

Kişisel Deneyimlerle Anlatımı Zenginleştirmek

Bir konuyu en iyi anlatan, o konuyu bizzat deneyimlemiş kişidir. Benim fiilimsilerle olan “maceram” da tam olarak böyle. Hani başta anlattığım, isim fiillerle ilgili yanlış anlaşılmam yok mu, işte o anı hala dün gibi hatırlarım.

Bu tür kişisel deneyimler, kuru kuruya bir dilbilgisi kuralından çok daha fazlasını ifade eder. Okuyucuya “Ben de seninle aynı yollardan geçtim, senin hissettiklerini anlıyorum” mesajını verir.

Bir bilginin arkasında gerçek bir yaşam tecrübesi yattığında, o bilgi çok daha inandırıcı ve akılda kalıcı olur. Bir dili öğrenirken yapılan hatalar, aslında öğrenme sürecinin en değerli parçalarıdır.

Bu yüzden ben de kendi hatalarımı, zorlandığım noktaları sizlerle paylaşmaktan çekinmiyorum. Çünkü biliyorum ki, bu samimiyet, aramızdaki güven bağını güçlendiriyor ve içeriğimin güvenilirliğini artırıyor.

Uzmanlık ve Yetkinliği Yansıtan Detaylar

Bir konuda uzman olduğunuzu göstermenin yolu, sadece “Ben uzmanım” demekten geçmez. Konunun en ince detaylarına hakim olduğunuzu, farklı açılardan ele alabildiğinizi göstermelisiniz.

Fiilimsilerin türlerini, eklerini, istisnalarını ve hatta kalıcı isimlerle arasındaki farkları detaylı bir şekilde açıklamak, bu konudaki yetkinliğimi ortaya koyuyor.

Ayrıca, sadece temel bilgileri değil, aynı zamanda bu bilgilerin günlük dildeki yansımalarını, pratik kullanım alanlarını ve olası yanlışları da belirtmek, derinlemesine bir uzmanlık işidir.

Kaynakları dikkatlice inceleyip en güncel ve doğru bilgileri harmanlamak, her zaman önceliğim. Çünkü biliyorum ki, bana güvenen okuyucularım en doğru bilgiyi hak ediyorlar.

Bu yüzden her yazımda, konuyu mümkün olan en geniş ve en doğru perspektiften ele almaya çalışıyorum. Benim için bu, sadece bir blog yazısı yazmak değil, aynı zamanda bir bilgi köprüsü kurmak demek.

Advertisement

Türkçeyle Bağlantı Kurmak: Duygu ve Akıcılıkla Yazma Sanatı

Sevgili canım okuyucularım, bir blog yazısını sadece bilgi yığını olarak görmek, inanın bana o yazının ruhunu öldürmek demektir. Benim için bir yazı, adeta bir sohbet, bir dertleşme, bir duygu paylaşımıdır.

Hani bir arkadaşınızla konuşurken, sadece bilgi alışverişinde bulunmazsınız, değil mi? Duygularınızı katarsınız, espri yaparsınız, kendi tecrübelerinizi anlatırsınız.

İşte ben de Türkçenin inceliklerini anlatırken, bu insani dokunuşu hiçbir zaman kaybetmek istemem. Çünkü biliyorum ki, en akılda kalıcı, en etkili içerik, okuyucunun kalbine dokunan, onunla bağ kurabilen içeriktir.

AI tarafından yazılmış, duygusuz ve monoton metinlerden hepimiz yorulmadık mı zaten? Ben de bu yüzden, her zaman kendi sesimi, kendi duygularımı, kendi mizahımı katmaya çalışıyorum yazılarıma.

Fiilimsiler gibi bazen “sıkıcı” addedilebilecek bir konuyu bile, içimdeki heyecanı, merakı ve şaşkınlığı katarak anlatmak, benim için bir tutku.

Duygusal Bir Dokunuşla İçerik Oluşturma

Yazılarıma başlarken kullandığım “Selam canım okuyucularım!”, “Canlarım!” gibi ifadeler, aslında sizinle samimi bir bağ kurma isteğimin bir yansıması.

Kendi yaşadığım zorlukları, dil öğrenme serüvenimdeki “yanlış anlamaları” paylaşmam, sadece bilgi vermek değil, aynı zamanda size bir “dost” eli uzatmak gibi.

Okuyucular, bir blog yazısında sadece “ne” anlatıldığını değil, “nasıl” anlatıldığını da önemserler. Samimiyet, mizah, empati… Bunlar, AI içeriklerinin kolay kolay taklit edemediği, insan ruhunun benzersiz yansımalarıdır.

Benim hedefim de bu, okuyucunun sadece beynine değil, kalbine de hitap eden, onları gülümseten, düşündüren, belki de “Ben de aynı şeyi yaşamıştım!” dedirten içerikler üretmek.

Çünkü biliyorum ki, duyguyla harmanlanmış bilgi, çok daha kalıcı ve etkili olur.

Akıcı ve Konuşur Gibi Yazma Sanatı

Yazılı dilin, konuşma dilinden kopuk olması, içeriği soğuk ve mesafeli yapar. Bu yüzden blog yazılarımda, sanki karşılıklı sohbet ediyormuşuz gibi bir dil kullanmaya özen gösteriyorum.

“Hani bazen şöyle olur ya…”, “Düşünsenize bir kere…”, “Ne kadar da güzel, değil mi?” gibi ifadeler, okuyucuyla aramızdaki mesafeyi kapatır, onu yazının içine çeker.

Bu tarz, hem okuma deneyimini daha keyifli hale getirir hem de bilgiyi daha kolay sindirmeyi sağlar. Tekdüze cümle yapılarından kaçınmak, farklı bağlaçlar kullanmak, araya soru cümleleri serpiştirmek, yazının akıcılığını artıran önemli unsurlardır.

Kendimi ifade ederken, sanki bir kahve eşliğinde arkadaşımla sohbet ediyormuşum gibi yazarım. Bu, içeriğin hem daha anlaşılır olmasını sağlar hem de benim “insani” sesimi okuyucuya aktarır.

Unutmayın, bir blog yazısı, sizin dijital dünyadaki sesinizdir ve o sesin gerçekten “sizin” gibi duyulması, başarının anahtarlarından biridir.

Yazıyı Bitirirken

Canım arkadaşlarım, Türkçenin fiilimsiler gibi bazen göz korkutan ama aslında dilimize can katan bu gizemli dünyasında keyifli bir yolculuk yaptığımızı umuyorum. Gördünüz mü, fiilimsiler sadece dilbilgisi kurallarından ibaret değil; onlar, kendimizi daha etkili, daha akıcı ve daha zengin ifade etmemizi sağlayan birer anahtar. Tıpkı bir ressamın fırça darbeleri gibi, cümlelerimize derinlik katıyor, kelimelere ruh veriyorlar. Başta karmaşık gelse de, bol pratikle ve biraz da sevgiyle, fiilimsilerin Türkçenizi nasıl bambaşka bir seviyeye taşıdığını kendi gözlerinizle göreceksiniz. Unutmayın, dil öğrenmek bir maceradır ve bu macerada her yeni bilgi, sizi bir sonraki durağa taşıyan büyülü bir güçtür. Hadi bakalım, şimdi sıra sizde, Türkçenin bu harika sırrını kendi cümlelerinizde keşfetmeye başlayın!

Advertisement

Bilmeniz Gereken Faydalı Bilgiler

  1. Dilbilgisi Korkunuzu Yenmek İçin Adımlar Atın!
    Çoğumuzun dilbilgisi dendiğinde aklına ilk gelen sıkıcı kurallar ve ezberler olur. Benim de öyleydi, özellikle fiilimsilerin eklerini karıştırmak, hangi cümlenin nasıl kurulması gerektiği konusunda sürekli tereddütler yaşamak beni çok yoruyordu. Ama zamanla anladım ki, dilbilgisi bir engel değil, aksine dilin mantığını ve güzelliğini keşfetmenin bir yolu. Kendinize karşı sabırlı olun, hatalar yapmaktan çekinmeyin. Küçük adımlarla başlayın, her gün kısa bir dilbilgisi egzersizi yapın. Mesela, bugün sadece isim fiillerle 5 cümle kurmayı deneyin. Yarın sıfat fiilleri ekleyin. Göreceksiniz, bu küçük adımlar zamanla büyük bir özgüvene dönüşecek ve dilbilgisi artık sizin için korkulu bir rüya olmaktan çıkacak, adeta bir oyun gibi gelecek. Kendinize bu şansı verin, ben inandım ve başardım, siz de başarabilirsiniz!

  2. Bol Bol Okuyun ve Dinleyin, Ama Bilinçli!
    Türkçeyi öğrenmenin veya geliştirmemin en etkili yollarından biri, dili yaşayan bir varlık gibi algılamak ve onunla sürekli etkileşimde olmaktır. Sadece dilbilgisi kitaplarına gömülmek yerine, Türkçe romanlar okuyun, Türk dizileri ve filmleri izleyin, podcast’ler dinleyin. Ama bunu yaparken bilinçli olun. Gözünüze çarpan, kulağınıza takılan fiilimsili cümleleri not alın. O cümlelerin bağlamını, kelimelerin nasıl kullanıldığını analiz edin. Ben bu yöntemle o kadar çok şey öğrendim ki! Özellikle sevdiğim bir yazarın kitaplarını okurken, onun fiilimsileri nasıl ustaca kullandığını keşfetmek bana çok ilham verdi. Kulak dolgunluğu ve görsel hafıza, dilbilgisini soyut kurallardan somut örneklere taşıyarak öğrenme sürecinizi hızlandırır ve dili doğal bir şekilde içselleştirmenizi sağlar.

  3. Kendi Hikayenizi, Kendi Cümlelerinizi Oluşturun!
    Sadece okumak ve dinlemek yeterli değil, aktif olarak üretmek de çok önemli. Yeni öğrendiğiniz fiilimsileri kullanarak kendi cümlelerinizi kurun, kısa hikayeler yazın, günlük tutun. Hatta arkadaşlarınızla konuşurken bilerek o yapıları kullanmaya çalışın. İlk başta zor gelebilir, hatta yanlış yapmaktan çekinebilirsiniz, ama emin olun her deneme sizi bir adım ileri taşıyacaktır. Benim blog yazılarımda gördüğünüz akıcılık, yılların yazma ve pratik yapma deneyiminin bir sonucu. Bir konuyu gerçekten anladığınızı, onu kendi cümlelerinizle ifade edebildiğinizde anlarsınız. Kendi deneyimlerimi ve düşüncelerimi yazıya dökmek, sadece dilbilgimi geliştirmekle kalmadı, aynı zamanda kendimi daha iyi ifade etme becerimi de artırdı. Siz de kendi “dil deneyim” defterinizi oluşturun ve her gün bir şeyler karalayın!

  4. Hatalarınızı Öğrenme Fırsatı Olarak Görün!
    Dil öğrenirken hata yapmak, su içmek kadar doğal bir şeydir. Hani başta “yazma istiyorum” deyip yanlış anlaşıldığım anı anlatmıştım ya, o hata bana isim fiillerin olumsuzluk ekiyle nasıl karıştırılmaması gerektiğini çok iyi öğretmişti. Hatalarınızı görmezden gelmek yerine, onları birer öğrenme fırsatı olarak değerlendirin. Yaptığınız hatanın neden bir hata olduğunu anlamaya çalışın, doğru kullanımı araştırın ve o doğru kullanımı kendi cümlelerinizle tekrarlayın. Bir dil öğrenme gurusu olarak şunu net bir şekilde söyleyebilirim ki, en iyi dersler, en büyük hatalardan çıkar. Bu yüzden hatalarınıza gülümseyin, onlardan ders çıkarın ve yolunuza devam edin. Unutmayın, mükemmel olmak değil, sürekli gelişmek önemlidir. Kendinize bu konuda esneklik tanıyın ve öğrenme yolculuğunuzun tadını çıkarın.

  5. Dili Sadece Kurallar Yığını Değil, Yaşayan Bir Kültürün Parçası Olarak Anlayın!
    Türkçe sadece fiillerden, isimlerden, sıfatlardan oluşan bir yapı değil; o, binlerce yıllık bir tarihin, zengin bir kültürün, sıcak sohbetlerin ve derin duyguların taşıyıcısıdır. Fiilimsileri öğrenirken, sadece dilbilgisel işlevlerine odaklanmak yerine, onların Türk insanının kendini ifade etme biçimindeki rolünü de anlamaya çalışın. Atasözlerinde, deyimlerde, şarkı sözlerinde fiilimsilerin nasıl kullanıldığına dikkat edin. Mesela “Can çıkmayınca huy çıkmaz” derken, “-mayınca” zarf fiilinin ne kadar derin bir anlam kattığını düşünün. Dili bir bütün olarak, kültürüyle, insanıyla, duygusuyla ele aldığınızda, öğrenme süreciniz çok daha keyifli ve anlamlı hale gelecek. Benim için Türkçe, sadece bir dil değil, aynı zamanda Anadolu’nun sıcaklığını, insanımızın samimiyetini hissettiğim bir köprü. Bu bakış açısı, sizin de Türkçeyle olan bağınızı güçlendirecektir.

Önemli Noktalar

Fiilimsiler, Türkçede fiil kök veya gövdelerinden türeyen ancak fiilin tüm özelliklerini taşımayan kelimelerdir. Bunlar isim fiil (mastar dahil), sıfat fiil ve zarf fiil olmak üzere üç ana başlık altında incelenir ve cümlelerde isim, sıfat veya zarf görevinde bulunarak anlatıma akıcılık, yoğunluk ve çeşitlilik katarlar. Kişi ve kip eklerini alamamaları, olumsuz yapılabilmeleri fiilimsilerin temel ayırt edici özelliklerindendir. Kalıcı isimlerle olan ince çizgiyi ise kelimenin cümlede hala bir eylem anlamı taşıyıp taşımadığına bakarak, bağlamdan hareketle belirlemek önemlidir. Doğru kullanıldığında fiilimsiler, karmaşık fikirleri tek cümlede eritmemizi sağlar, anlatımdaki vurguyu güçlendirir ve kendimizi daha etkili ifade etmemize olanak tanır. Pratik yaparak ve dilbilgisini yaşayan bir kültürün parçası olarak ele alarak bu konuda uzmanlaşmak mümkündür.

Sıkça Sorulan Sorular (FAQ) 📖

S: “Mastar” ile “Fiilimsi” arasındaki temel farkı nasıl anlayabiliriz? Bazen ikisi birbirine çok benziyor, kafam çok karışıyor.

C: Ah, bu soru benim de başlarda en çok kafamı kurcalayan şeydi canım okuyucularım! Ama aslında işin sırrı, ikisinin cümledeki görevlerinde yatıyor. En basit ifadeyle, mastarlar fiilin ad halidir, yani o eylemin kendisini bir isim gibi ifade eder.
Mesela “okumak”, “yazmak”, “gelmek” gibi. Bunlar doğrudan bir eylemi değil, o eylemin adını söyler. “Okumak güzeldir,” derken sanki “kitap” der gibi bir şeyin adını söylersin.
Fiilimsiler ise biraz daha farklı. Onlar fiil kökünden türese de, cümlede isim, sıfat ya da zarf görevi üstlenirler. Yani hem fiil gibi anlam taşırlar (nesne alabilirler, zaman belirtebilirler) hem de başka bir sözcüğü niteleyebilirler, bir durumu açıklayabilirler.
Benim tecrübelerime göre, fiilimsiler cümleye bir renk, bir detay katar. Mesela “gelen çocuk” dediğinde, “gelen” kelimesi bir fiilden türemesine rağmen “çocuk” ismini niteler, hangi çocuk olduğunu anlatır.
Ya da “koşarak geldi” dediğinde, “koşarak” kelimesi nasıl geldiğini açıklayan bir zarf görevi görür. Unutmayın, mastarlar eylemin kimliğidir, fiilimsiler ise o eylemin kıyafeti gibi, cümlede farklı rollere bürünür.
Bu ayrımı anladığınızda göreceksiniz ki, Türkçenin kapıları size ardına kadar açılacak!

S: Günlük konuşmada veya yazarken bu ikisini doğru kullanmak için pratik ipuçlarınız var mı? Hani “şunu görüyorsan fiilimsi, bunu görüyorsan mastar” gibi bir tüyo?

C: Elbette, benim de dil öğrenirken kendime edindiğim, işimi çok kolaylaştıran bazı “hilelerim” var! İlk olarak mastarlara bakalım: Genellikle “-mak/-mek” ekini görürseniz ve bu kelime cümlenin öznesi veya nesnesi konumundaysa, büyük ihtimalle o bir mastardır.
“Yürümek bana iyi geliyor” cümlesindeki “yürümek” gibi. Ayrıca, “-ma/-me” olumsuzluk ekiyle karışmaması için dikkatli olun. Eğer eylemin adından bahsediyorsanız mastardır.
“Bu, okuma zamanı” gibi. Benim şahsi gözlemim, mastarlar genelde daha “sabit” dururlar cümlede, bir şeyi tanımlarlar. Fiilimsiler içinse daha geniş bir yelpaze var.
İşte benim favori tüyolarım:
1. Sıfat-fiiller: “-an/-en”, “-ası/-esi”, “-mez/-maz”, “-ar/-er”, “-dık/-dik”, “-acak/-ecek”, “-mış/-miş” eklerini alan kelimeler genellikle önündeki bir ismi niteler.
Mesela “koşan adam”, “yıkılacak ev”, “görülesi yerler”. Eğer kelime bir ismi niteliyorsa, kesinlikle fiilimsidir diyebiliriz. 2.
Zarf-fiiller: “-ken”, “-alı/-eli”, “-madan/-meden”, “-ınca/-ince”, “-arak/-erek”, “-dıkça/-dikçe”, “-r…mez”, “-esiye”, “-mek üzere” gibi ekleri alanlar ise cümlenin fiilini, yani yüklemini zaman, durum veya sebep açısından tamamlar.
“Gülerek konuştu”, “gelince haber ver” örneklerindeki gibi. Bu ekleri gördüğünüzde ve kelime bir eylemin nasıl, ne zaman yapıldığını açıklıyorsa, doğru yoldasınız demektir!
3. İsim-fiiller: “-ma/-me”, “-ış/-iş”, “-mak/-mek” eklerini alır. İşte en çok karışan nokta burası!
İsim-fiiller mastarlar gibi eylemin adıdır ama cümle içinde daha çok “yan anlam” taşır veya bir eylemi başka bir isim gibi kullanır. “Gelişini dört gözle bekledim” cümlesindeki “gelişini” gibi.
Eğer eylem adının yanı sıra, cümle içinde “onun gelişini” gibi sahiplik veya belirtme hal ekleri alıyorsa, isim-fiil olma olasılığı yüksektir. Bu ekleri ezberlemek yerine, kelimenin cümledeki görevine odaklanın.
Niteliyor mu? Zaman mı belirtiyor? Bir ismin yerine mi geçiyor?
İşte bu sorular size doğru cevabı fısıldayacak!

S: Peki, mastar ve fiilimsi kullanımında yapılan en yaygın hatalar nelerdir ve bunlardan nasıl kaçınabiliriz? Mesela ben bir türlü cümlede doğru yere koyamıyorum.

C: Senin bu endişeni o kadar iyi anlıyorum ki! Ben de ilk başlarda fiilimsileri ve mastarları bazen yanlış yere koyduğum için cümlelerim tuhaf duruyordu.
Ama merak etme, bu çok yaygın bir hata ve kolayca üstesinden gelebiliriz. En sık yapılan hatalardan biri, fiilimsiyi normal bir çekimli fiil zannetmek.
Yani, “koşan çocuk geldi” yerine “koşan çocuk geldiydi” demek gibi. Unutmayın, fiilimsiler bir cümlede asla temel yüklem olmazlar! Asıl yüklem her zaman ayrı bir çekimli fiildir.
Fiilimsiler yan cümlecik kurarak asıl yüklemi destekler, ona anlam katar. Yani bir fiilimsi gördüğünüzde, “Bunun bir yüklemi daha olmalı!” diye düşünün.
Diğer bir hata ise sıfat-fiilleri yanlış bir isimle eşleştirmek ya da hiç eşleştirememek. Mesela “koşan” derken neyin koştuğunu belirtmeden bırakmak. Her sıfat-fiilin nitelediği bir isim ya açıkça belirtilmeli ya da bağlamdan anlaşılmalıdır.
Eğer isimsiz kalıyorsa, cümleniz havada kalmış gibi olur. İsim-fiillerde ise en büyük problem, mastarlarla karışması. “Okumak” bir mastarken, “okuma” hem isim-fiil hem de olumsuzluk eki olabilir.
“Okuma yazma öğreniyorum”daki “okuma” isim-fiilken, “Buraya okuma!”daki “okuma” fiilin olumsuzluk ekidir. Ayırt etmenin yolu, kelimenin cümlede ne anlama geldiğine bakmak.
Eylemin adından mı bahsediyorsunuz, yoksa bir yasağı mı belirtiyorsunuz? Bunlardan kaçınmak için benim harika bir yöntemim var: Cümleyi basitleştirmeye çalışın.
Eğer bir fiilimsi kullanıyorsanız, o fiilimsiyi içeren yan cümleyi çıkarıp ana cümleyi okuyun. Ana cümle tek başına anlamlı mı? Eğer değilse, fiilimsiyi yanlış kullanmış olabilirsiniz.
Ya da tam tersi, fiilimsi kısmını ayrı bir cümle gibi düşünerek kuralları hatırlayın. Bol bol örnek okumak ve yazmak da inanılmaz derecede yardımcı oluyor.
Ben çok okuyup kendi cümlelerimi kurmaya başladığımda, bu yapılar adeta içime işledi. Bir de, yazdığınız bir metni yüksek sesle okuyun. Kulağınıza garip gelen bir yer olursa, büyük ihtimalle orada bir yanlış vardır.
Deneye yanıla, bu dili çok daha güzel kullanacaksınız, buna eminim!

Advertisement